Ürdün gazetesi Al-Ghad’a göre, Arap Gaz Birliği, Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan’ı birbirine bağlayan Arap Gaz Boru Hattı’nın önemli bir kısmını yeniden devreye almayı planlıyor. Projenin Türkiye ve Avrupa’ya kadar uzatılması da gündemde.
Bu gelişme, Ürdün’ün doğusundaki Reyşa sahasında bulunan dev doğalgaz rezervlerinin ardından geldi. Rezervin ülkeye altmış yıldan fazla yeteceği tahmin ediliyor. Ürdün bu sayede hem kendi enerji ihtiyacını karşılayabilecek hem de yılda 4–6 milyar metreküp gaz ihraç edebilecek konuma gelebilecek.
1.200 kilometrelik boru hattı, 1,2 milyar dolarlık yatırımla 2000’li yılların başında inşa edildi. Ancak 2011–2020 yılları arasında Sina’da yaşanan güvenlik saldırıları nedeniyle faaliyet durdu. 2024 sonunda Suriye’deki siyasi değişim ve Türkiye sınırının açılması, hattın yeniden canlanmasını sağladı.
2025 Ağustos’unda Halep–Kilis hattının 62 kilometrelik kısmı faaliyete geçti. Bu sayede Ürdün’den Suriye’ye ilk gaz akışı sağlandı. Ayrıca 300 kilometrelik ek bir hatla Reyşa sahası boru hattına bağlandı.
Lübnan, hattın yeniden faaliyete geçmesiyle elektrik arzını günde 3–5 saat artırmayı hedefliyor. Mısır ise İsrail’le yeniden aktif hale getirilen Arish–Aşkelon hattı sayesinde gelir elde ediyor.
Buna karşın, ABD’nin Suriye’ye uyguladığı Caesar Yasası yaptırımları uluslararası finansmanı kısıtlamaya devam ediyor. Hattın tam kapasiteye ulaşabilmesi için ek 500 milyon dolar bakım ve güvenlik yatırımı gerekiyor.
Şu anda kapasitesinin %40’ında çalışan hattın yıllık geliri 600–800 milyon dolar arasında. Kullanım oranı %70’e çıkarılırsa iç getiri oranı %15’e ulaşabilecek.
Siyasi olarak proje, Arap ülkeleri arasında enerji alanında yeniden yakınlaşma yaratırken, Türkiye ile Suriye arasında açılan sınır hattın Avrupa’ya uzatılması için yeni bir fırsat doğuruyor.
Ancak güvenlik riskleri, ABD yaptırımları ve İsrail gazının sisteme dahil edilmesi konusundaki tartışmalar projeyi kırılgan hale getiriyor.
Uzmanlar, 2025–2030 döneminde Arap Gaz Hattı’nın ekonomik açıdan “orta düzeyde kârlı” olabileceğini, ancak bunun Suriye’deki istikrar ve uluslararası iş birliğiyle mümkün olacağını vurguluyor.