
Welt gazetesinin haberine göre, Bosna-Hersek’in Sırp entitesinin lideri Milorad Dodik hakkında anayasal düzeni ihlal suçlamasıyla tutuklama kararı bulunmasına rağmen, yetkililer hâlâ bu kararı uygulamaya cesaret edemiyor. Dodik ise bu süreçte Moskova’ya giderek Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü ve Alman Devlet Bakanı Anna Lührmann’a yönelik tehditlerin yolunu açtı.
Dodik, Bosna-Hersek içindeki Sırp bölgesi olan Republika Srpska’yı bağımsızlaştırmak istiyor. Kendi adalet sistemi ve güvenlik yapısını kurmak üzere yasalar çıkardı ve merkezi hükümete ait kurumların yetkisini tanımamaya başladı. Bu, ülkenin fiilen bölünmesi anlamına geliyor.
Uluslararası Tepkiler
Bosna’daki uluslararası toplumun yüksek temsilcisi Christian Schmidt, Antalya Diplomasi Forumu’nda verdiği demeçte bu gelişmelerin “darbe girişimi sınırında” olduğunu belirtti. Schmidt, barışı sağlamakla görevli olarak geniş yetkilere sahip ve gerektiğinde yasa çıkarma veya kamu görevlilerini görevden alma hakkı bulunuyor.
Ancak AB ülkeleri şu ana kadar doğrudan bir müdahaleden kaçınıyor. Alman Bakan Lührmann’ın Banja Luka ziyareti sırasında Dodik’in destekçileri tarafından tehdit edilmesi ve “istenmeyen kişi” ilan edilmesi tansiyonu daha da yükseltti. Dodik’in bu kararı alacak yasal yetkisi bulunmuyor.
Dayton Anlaşması Tehlikede
Bosna-Hersek Anayasa Mahkemesi, Dodik’in çıkardığı yasaları geçici olarak askıya aldı. Ancak ülkedeki siyasi kriz 1992-1995 Bosna Savaşı’ndan bu yana en derin seviyeye ulaşmış durumda. Mart ayında Avrupa Birliği’nin barış gücü EUFOR, Bosna’ya 400 askerlik ek birlik gönderdi.
Dodik, şubat ayında bir yıl hapis ve görevden alınma cezası almış olsa da karara itiraz etti. Şu ana dek Sırp liderin tutuklanması gerçekleşmedi çünkü çevresinde sürekli silahlı korumalar bulunuyor.
Çıkış Yolu: Siyasi Değişim
Christian Schmidt, çözümün Republika Srpska’da siyasi değişimden geçtiğini düşünüyor. Dodik’in halk desteğini kaybettiğini ve muhalefetin güç kazandığını savunuyor. Uluslararası toplumun ise bu krizi barışçıl yollarla çözmek için kararlı ve stratejik bir yol izlemesi gerektiğini vurguluyor.